Blog Kategorileri
- Dijital Marka (9)
- Genel (16)
- Girişimcilik (20)
- İmaj Yönetimi (22)
- Kişisel Marka (22)
- Kişisel Stil (12)
- Kurumsal Hayat (21)
- Liderlik (5)
- Marka Pazarlama (12)
- Sosyal Medya (9)
- Sözlü & Sözsüz İletişim (16)
E-Bülten Üyeliği
Dünya’nın her yerini etkileyen bir virüs salgını elbette zihnimizi ve duygularımızı da etkiliyor. İnsanoğlu normalin dışında bir süreçle karşı karşıya kaldığında zihninde gelecekle ilgili belirsizlikler ve bunlardan nasıl etkileneceği ile ilgili sorular otomatik olarak oluşmaya başlar. Belirsizliğin tahmin edilemeyen, kontrol edilemeyen ve tehlikeli yapısından dolayı insanlar hayatta kalabilmek ve hedeflerini gerçekleştirebilmek için belirsizlikleri azaltma ihtiyacı duyarlar.
Bazıları belirsizliği kontrol altına alabilmek için salgınla ilgili bilgi toplar, uyarıları dikkate alır, maske kullanır ve evde kalarak geleceği daha belirgin hale getirme eğilimi gösterir. Bazıları da- ki Türk toplumunda bu eğilimin yüksek olduğu biliniyor- belirsizliği reddeder ve “bana bir şey” olmaz diye düşünerek olası riskleri görmezden gelir. İnsanlar böyle dönemlerde kontrolü kaybetmekten korkarlar çünkü beynimiz aksi halde hayatta kalamayacağımızı düşünür.
Belirsizlikler kaygı, endişe, depresif duygular ve bazı durumlarda öfkeyle beraber genel anlamda “güvensizliği” arttırır.
Bu güvensizlik kimi zaman temas halinde olduğunuz kişilere, kimi zaman kurumlara ve markalara kimi zaman da otoriteye karşı güvensizlik olarak karşımıza çıkar. Kişilerarası ya da kurumlarla ilgili hali hazırda belirsizliklerin olması da bu güvensizliği daha da besler. Bu yüzden markalara ve markaları temsil eden spokesperson, CEO gibi otorite figürlerine bu dönemde çok iş düşüyor. Çünkü tüketicilerin hiç olmadığı kadar şeffaflık ve samimiyete ihtiyaçlarının olduğu bir dönemdeyiz.
Böyle dönemler aynı zamanda insanların ait olma ihtiyacının da arttığı dönemlerdir. ‘Ben’ olabilme değil ‘biz’ olma algısı daha da güçlenir. Bu yüzden ‘pandemi’ gibi ortak bir düşmana karşı verilen ‘savaş’ alenen birlik ve dayanışma ruhunu da beraberinde getirir. İnsanlar böyle dönemlerde ‘güç’ faktörlerine mıknatıs gibi çekilir. Bu dönemde güçlü hissettiren markaların ve liderlerin çok daha öne çıkacağını söyleyebiliriz.
Dijital dönüşümün hızlanması
Pandemi birçok anlamda insanları konfor alanından çıkardı. İçselleştirmekte güçlük çekilen her konuda değişimin başladığını gösterdi. Evden iş, evden eğitim, evden spor derken 360 derece evin etrafında dönen hijyenik bir yaşam ile dijital iletişim çağında birkaç level daha atlattırdı.
Bu dönüşümün öncellikle birey olarak insanda, sonra hayata, topluma, doğaya bakış açılarında ve daha sonra da iş yapış şekilleri gibi birçok konuda hızlandırıcı bir etkiye sahip olacağı malum.
Odağında insan olan tüm markaları (ticari markalar, işveren markaları ve kişisel markalar) anlamak için öncelikle insanların bu dönemde ne hissettiğini, tutumlarının nasıl değiştiğini, ruh hallerini, pandemi gibi ne zaman biteceği belli olmayan bu belirsizliğe karşı nasıl davranışlar geliştirdiğini, ihtiyaçlarını ve motivasyonlarını anlamamız gerekiyor.
Pandemi dönemi başladığı ilk günden itibaren tüketicilerdeki duygu ve davranış değişiklerine yakından bakalım:
Nielsen’in Covid19 ile ilgili perakende ve alışverişçi iç görüleri araştırmasına göre; pandemi sürecinde evlere çekilen Türk tüketicilerinin %80’i ‘evde daha çok yemek pişirdiklerini’ söylüyor. Türkiye bu oranla Avrupa’da 1. sırada. Türk tüketicilerinin Avrupalı tüketicilerin aksine dışarıdan sipariş vermeyip evde bizzat kendi yemeklerini hazırlamayı tercih ettikleri görülüyor.
Diğer bir farklılaşma ise Türklerin pandemi sürecinde eskiye oranla online alışverişi daha sık tercih etmesi. Bu oranın Dünya ortalaması ise %27, Avrupa genelinde %22’ler seviyesindeyken Türkiye’de oranı %37. Türkiye yüksek dijital profiliyle Avrupa’dan farklılaşarak Çin (%64) ve Kore’ye (%57) yakın bir davranış sergiliyor.
Deloitte’un “Küresel Covid-19 Salgınının Türkiye’de Farklı Kategorilere Etkileri raporunda, evde daha fazla vakit geçirmeyi planlayan tüketicilerin örgü ve el işi gibi hobi sitelerine yüksek ilgi gösterdiği belirtildi.
Nielsen’in nisan ayı içinde “Covid-19 Döneminde Online Alışverişçinin Yolculuğu” araştırmasına göre; bu dönemde ‘temassız yaşam’ kapsamında 3 milyon kart ilk kez internet ödemelerinde kullanıldı. Hızlı tüketim ürünleri kategorileri başta olmak üzere tüketiciler alışverişlerinde online kanalları tercih ettiler.
Yöntem Araştırma Şirketi’nin ‘Korona Günlerinde Hayat’ Araştırmasına göre; görüşülen beyaz yaka çalışanların neredeyse tamamı “Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik bir sıkıntı yaşaması” konusunda kaygı yaşamaktadır. “Kişisel ekonomik sıkıntı” ve “iş kaybı” konularında kaygı yaşansa da çözülebilir olması nedeniyle küresel bir ekonomik krizden daha az kaygıya neden olduğunu gösteriyor.
.
Beyaz yaka çalışanın en temel önceliğinin sağlık olduğu, buna karşılık özgürlüklerin ikinci sırayı aldığı, kişisel gelirin ise bu ikisinden sonra geldiği görülmektedir.
Euromonitor International araştırmasına göre,
gündelik hayatın evlere taşınmasıyla birlikte iş, dinlenme, eğlence ve egzersiz gibi daha önce farklı mekanlarda yapılan aktiviteler arasındaki sınırların kaybolmaya başladığını ve bunun da tüketicilerin dikkatini daha hızlı dağıttığını belirtti. Bu dönemde markaların artık tüketicilerin dikkatini çekmek için mesajlarını daha hızlı ve daha derli toplu bir şekilde vermeleri gerekiyor.
Hopi ve Kantar Media Araştırma’sına göre; katılımcıların yüzde 68’i giyim harcamalarını azalttığını belirtirken en büyük düşüşler ayakkabı, çanta ve aksesuar kategorilerinde yaşandı. Araştırmadan çıkan bir diğer bulgu ise katılımcıların %80’i bu dönemde sahip olduğu şeylerin değerini daha fazla anladığını; %43’ü ise bu dönemde yeni bir beceri öğrenme şansı yakaladıklarını belirtiyor.
ING Türkiye ve IPSOS’un Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması’na göre; nisan ayında güncellenen araştırmaya göre katılımcıların yüzde 41’i önümüzdeki bir yıl için tasarruf yapmayacağını belirtiyor. Tasarruf yapanlar arasında en yüksek oran ‘yastık altı altın ve nakit’ en dikkat çekici değişimlerden.
Bu dönemde e-ticaret hizmetleri ile dijital film-müzik aboneliklerinde de yüzde 25’lik artış görüldü. Harcamalarda en büyük düşüş yüzde 79 ile seyahatte olurken bunu sırasıyla restoranda yeme içme, ulaşım, konaklama, giyim/aksesuar ve akaryakıt kategorileri takip etti.
Hedonik Tüketimin Yükselişi
İnsanlar bilinçdışı varlıklardır. Duygu ve korku sistemi davranışların oluşmasını sağlar. Ödül ve ceza mekanizmasını iyi özümsediğimizde bu davranışların neden olduğunu anlamlandırabiliriz. Pandemi dönemi artan endişe ve adaptasyon sürecinde tüketicilerin ev içi yaşamlarını daha keyifli hale getirecek alışverişlerle kendilerini ödüllendirdikleri görülüyor. Tam da bu nedenden normalleşme döneminde Çin’de mağazaların açılmasıyla Hermes’in bir günde 2,7 milyon dolarlık bir ciro yapması da ‘intikam alışverişi’ olarak gündeme oturmuştu.
Sahibinden.com’un nisan ayı verilerine göre;
evde geçirilen süreler uzarken tüketiciler bahar aylarıyla birlikte güneşin yüzünü göstermesinin de etkisiyle daha rahat hareket edecekleri yaşam alanlarını tercih etmeye başladı. Araştırmaya göre bu dönemde “bahçeli ev”, “bahçeli daire” aramaları ise yüzde 228 oranında yükseldi. Evlerde geçirilen vakitlerin artması balkon kültürünü de tekrar hatırlatırken, “balkonlu ev”, “balkonlu daire” aramaları yüzde 91 oranında artış gösterdi.
ThinkNeuro, koronavirüs (Covid-19) sürecinde tüketicinin duygularını anlamaya yönelik araştırma; sosyal medyadaki yanlış haberlerden dolayı bu dönemde sosyal medyaya güven azaldığını belirtiyor. Doğru bilgiye TV kanallarından ulaşmaya çalışan tüketicilerle TV de uzun bir dönemden sonra popülaritesini geri kazanmaya başladığı görülüyor.
Sportsnet Group Journal raporuna göre ;
evde spor yapanların sayısı çok hızlı bir şekilde arttı. ‘Bireysel gelişim ve yenilenme’ söz konusu olduğunda spor insan yaşamının en önemli parçalarından biri haline geliyor. Pandeminin ardından ‘bireysel spor alışkanlıklarında’ çok ciddi bir gelişime tanık olabiliriz.
Tüm bu veriler gösteriyor ki pandeminin etkisiyle ev içi ekonomisinin yükselişe geçtiği (evden çalışan, evde spor yapan, kişisel evde yemek yapan, evden sosyalleşen vb.) alışverişlerinde daha çok kredi kartı ve e-ticaret kanallarını kullanan, sağlık ve hijyen konusunda çok titiz, zorunlu kategoriler dışında harcamalarını kısan bir tüketiciyle karşı karşıyayız. İlerideki dönemlerde gidişata göre çoğu alışkanlıkların geri döneceği beklense de bazı alışkanlıkların da kalıcı olması öngörülüyor.