Blog Kategorileri
- Dijital Marka (9)
- Genel (16)
- Girişimcilik (20)
- İmaj Yönetimi (22)
- Kişisel Marka (22)
- Kişisel Stil (12)
- Kurumsal Hayat (21)
- Liderlik (5)
- Marka Pazarlama (12)
- Sosyal Medya (9)
- Sözlü & Sözsüz İletişim (16)
E-Bülten Üyeliği
Marka nedir? Marka dediğiniz herhangi bir sembolün ötesinde bir konudur. Herkesin gözünde bir garanti anlamına gelir. O markayı taşıyan hizmet adına işlevini en iyi şekilde yerine getirme sözü verir.
Bu söze inandığımız için marka olan bir şeye daha fazla para ödemeyi tercih ederiz. Çoğu zaman marka, garantinin de ötesine geçer. Çünkü hiçbir garanti, müşterinin uğradığı hayal kırıklığını, yitirdiği zamanı karşılayamaz. Özellikle hizmet müşterileri tarafında bu çok daha önemlidir çünkü çoğu hizmetin garantisi yoktur.
Örneğin; reklam ajansı tarafından önerilen bir fikrin işe yarayacağını, hukuksal bir önerinin iyi olduğunu veya ilk kez gittiğiniz bir oteldeki hizmetten memnun kalacağınızı nasıl garanti edersiniz? Çoğunlukla edemezsiniz. Bu durumda hizmet müşterilerinin yaptığı şey markaya ve vaadine güvenmek olur.
“Hizmet bir vaattir ve bu alanda bir marka olmak vaadinizi güçlendirir.”
Aynı konu profesyonel iş yaşamı için de geçerli. Bizler aslında çalıştığımız firmalara- kendi işimizi yapıyorsak müşterilerimize- uzmanı olduğumuz ya da olmak istediğimiz konuda bir hizmet sunuyoruz. İşimizde deneyim kazandıkça sahip olduğumuz know-how da değerleniyor. Fakat güçlü bir özgeçmiş ve konusunda deneyimli olmak gibi somut konular başarıyı sürekli kılmaya ya da tercih edilen olmaya yetmiyor.
İş hayatının evrilerek “İş 3.0”’ın konuşulmaya başlandığı bugünlerde; iş yapış şekilleri, ofis hayatı ve hatta firmaların işe alım yöntemleri bile değişiyorken çok çalışarak başarıya ulaşmak böylesine rekabetçi bir piyasada fark edilmek için yeterli değil. Öyle olsaydı kağıt üzerinde her şeyiyle ideal duran ama seviyesinin altında işlerde çalışan ya da “Bu CV ile nasıl iş bulamıyorsun?” dediğimiz türden insanlar olmazdı çevremizde.
Başarıyı tanımlayan güç, hedeflediğiniz kitle üzerinde mesajınızla uyumlu pozitif bir algı yaratmayı sağlayan “markalaşma gücünüzdür”. Bu güç aynı zamanda imajınız, görsel ve sözel kimliğiniz, görünürlüğünüz, uyguladığınız strateji ve taktikler, iletişim becerileriniz, sosyal ağınız ve entelektüel gücünüz gibi daha soyut konuları da temsil eder ve size piyasada rakiplerinizden farklılaşan bir “profesyonel kimlik” tanımlama şansı vererek sesinizin daha yüksek çıkmasını sağlar.
Unutmayın, gürültülü bir kalabalığın içerisinde net ve tutarlı bir ses değilseniz boğulma riskiniz her zaman yüksektir!
Firmanızda yeni bir pozisyon için adaylar düşünmeye başladığınızda aklınıza ilk gelen kişileri bir düşünün, ilk iletişime geçmek istediklerinizi… Birçok kişi içerisinde “bunu en iyi o yapar” dediğiniz kişiler isimleriyle sizde olumlu bir algı yaratan kişiler değil midir? Değerleri, imajları, güçlü yanları, onları benzersiz yapan özelliklerinin farkında olunan kişilerdir. Farkında “olunan” demek daha doğru çünkü sadece siz ve etrafınızdaki birkaç kişinin kendi potansiyelinizin farkında olması yetmez; karar mekanizmalarının algısında bu izlenimi yaratmanız önemlidir.
Aynı ticari markaların verdikleri reklamlarla vaatlerini bağırdıkları gibi sizin de mesajınızı daha yüksek sesle vermenizi gerektirir markalaşma. Markalaşan biri benzer niteliklerdeki bir başka kişiden daha yüksek kaliteli algılanır, daha çok talep görür, akılda kalır ve her zaman kendisine daha yüksek fiyat biçebilir.
Farkında olsak da olmasak da hepimizin bir kişisel markası var. Kontrolünü ele alıp talep edilen, aranılan bir kişisel marka olarak hayal ettiğinizin ötesinde bir başarı elde etmek de mümkün, sıradan bir işçi arı olarak iş hayatınızın kaderini başkalarının kontrolüne bırakmak da. Şimdi seçim sizin…