Blog Kategorileri
- Dijital Marka (9)
- Genel (16)
- Girişimcilik (20)
- İmaj Yönetimi (22)
- Kişisel Marka (22)
- Kişisel Stil (12)
- Kurumsal Hayat (21)
- Liderlik (5)
- Marka Pazarlama (12)
- Sosyal Medya (9)
- Sözlü & Sözsüz İletişim (16)
E-Bülten Üyeliği
Liderlik tavrı ve duruşu, Executive Presence, bir organizasyonda liderden beklenen davranış şeklidir. Bu duruş ve tavrın arkasında yatan sosyal bilim ise birbirimizle ilgili yargılara nasıl vardığımızla ilgilidir.
Diğer insanlar, duygularınızı nasıl okuduklarına göre varlığınızı yargılarlar.
Üç farklı kanal vasıtasıyla elde ettikleri bu bilgilere dayanarak zihinlerinde ne söylediğiniz ve ne hissettiğinizle ilgili bir resim canlandırmaları hiç de zor değildir.
Görsel- Vücut dili, göz teması ve yüz ifadeleri aracılığıyla hangi duyguların sinyallerini gönderiyorsunuz?
Vokal- Sesinizi duyan birinde hangi duyguları uyandırıyorsunuz?
Sözel- Kullandığınız dil hangi duyguları hissettiriyor?
Vokal- Sesinizi duyan birinde hangi duyguları uyandırıyorsunuz?
Sözel- Kullandığınız dil hangi duyguları hissettiriyor?
İnsanların duygusal durumunuzu anlamak için görsel, vokal ve sözel kanalları kullandıklarını anlamak önemlidir. Ama bu yine de sizden ne tür bir beklenti içerisinde olduklarını göstermez. Bu konuyu anlamak için ise sosyal yargılarımızın temelini oluşturan iki temel niteliğin farkına varmalıyız: “Güç ve Sıcaklık”
Davranış bilimi araştırmalarına göre başkalarını- özellikle de yönetici ve liderlerimizi – yargılarken iki konuya bakarız: Ne kadar sevildikleri (sıcaklık ve güven gösterdikleri) ve ne kadar korkulur (güç ve yetkinlik gösterdikleri) oldukları.
Peki bu özellikler neden bu kadar önemli?
Çünkü önemli iki soruya cevap veriyor: “Bu kişinin bana karşı niyeti nedir?” ve “Bu konuda yetkinliğe sahip mi?”
Bu değerlendirmelerin hepsi bir araya gelince diğer insanlara, gruplara hatta markalara ve kurumlara karşı duygusal ve davranışsal tepkilerin temelini oluşturur.
Örneğin; güç, işlerin yapılmasını sağlar ve “yetkinlik” ve “atılganlık” olmak üzere iki temel unsurdan oluşur. Güçlü kişiler yetenekli ve inandırıcı görünürler ve çevrelerindeki dünyayı şekillendirebildikleri için saygı kazanırlar. Güçlü yöneticiler, grubu yönlendirme ve tehditten koruyan kişi oldukları için daha çok yetki sahibidirler. Bu yüzden etkin liderlik için güç şarttır!
Eğer güç kabiliyetle ilgili ise sıcaklık niyetle ilgilidir.
Paylaşılan ilgi alanları, değerler veya duygular ile ilgilidir. Aynı takımda olduğunuzu düşünüyorsanız ya da dünyayı diğerlerinin gözüyle görebiliyorsanız bu yansıtılan sıcaklıktır.
Görünenin ve duyulanın aksine sıcaklık tutkal gibidir; insanları birbirine bağlar. Yakınlık ve güven kazandırır. Takım çalışmasını mümkün kılar. En temel seviyede, sizi ilişki kurabilen, yaklaşılabilir ve beğenilir biri haline getirir.
Fakat, güç ve sıcaklığı bir kerede yansıtmak oldukça zordur. Çünkü bu nitelikler birbirleriyle gerginlik içerisindedir. Gücü yansıtmak için yapabileceğimiz şeyler – dik durmak, emir vermek ya da bir konuyu kanıtlamak için üst üste birçok veri paylaşmak- bizi olduğumuzdan daha az sıcak gösterir.
Aynı şekilde, sıcak davranışların fazlalığı – sürekli insanları mutlu etmeye çalışmak ya da yardım etmek – bizi “sevimli beceriksizler “gibi gösterir.
Ortada böyle bir ikilem varken doğru olan hangisidir?
İnsanlar bizi beğensin diye sıcak mı davranmak yoksa saygı kazanmak için güç mü göstermek?
Çoğu zaman böyle bir seçim yapmak doğru olmaz çünkü güç ve sıcaklık birbirinin zıttı değil tamamlayıcısıdır. Her ikisi de yönetici/lider duruşunun vazgeçilmezidir. Yüksek oktanda güç ve sıcaklık kombinasyonuna sahip insanları gördüğümüzde, onlara lider gözüyle bakarız çünkü onların bir şeyleri gerçekleştirme kabiliyetine sahip olduklarına yürekten inanırız. Bu yargılar her zaman kişiye özeldir çünkü başkalarını kendi deneyimlerimizin lensleri aracılığıyla algılarız.
Harvard Üniversitesi profesörlerinden Amy Cuddy ve meslektaşlarının yaptığı araştırmalar, belirli oranlarda güç ve sıcaklığın insanlarda farklı duygusal tepkilere neden olduğunu gösteriyor.
Örneğin; insanların “konularında yetkin fakat sıcaklıktan yoksun” algısının başkalarında kıskançlığa neden olduğunu göstermektedir. Kıskançlık “hem saygı hem de kızgınlığı” barından bir duygu olduğundan ilişkilerde yol kesicidir.
Birisine saygı duyduğumuzda, bizimle iş birliği yapmasını ya da onunla en azından bağlantı kurmayı isteriz ancak kızgınlık, kişiyi olası bir sert misillemeye karşı savunmasız halde bırakabilir.
Öte yandan, “sıcak ama yetkin olmayan” bir kişiye acıma eğilimindeyizdir ki bu da bir takım duygu karışımları içerir: Merhamet, acıdığımız kişilere karşı bizi yardım etme konusunda harekete geçirir, fakat bu kişilere saygı duymadığımızdan önemsemez ve ihmal ederiz. Bu durumu emekliliği yakın bir çalışanın şirket için önem derecesinin azalması gibi düşünebilirsiniz.
Aslında insanlarda birçok başka özellik de gözlemliyoruz.
Ancak hiçbiri “sıcaklık ve güç” kadar etkili değil. Psikoloji alanından elde edilen araştırmalar, bu iki boyutun çevremizdeki insanlarda oluşturduğumuz pozitif veya negatif izlenimlerimizin yüzde 90’ından fazlasını oluşturduğunu göstermektedir.
Peki o halde başarılı bir lider olmak için gerekli formül nedir? Sevilen bir lider mi yoksa güçlü bir lider mi olmak önemli? Bir sonraki yazıda bunlara değineceğiz.
O zamana kadar sevgiyle kalın…